Google Yeni Arama Algoritması

En çok kullanılan arama motoru Google, 21 Nisan’dan itibaren arama algoritmalarında radikal bir değişime gidiyor. Deep Link isimli yeni algoritamsı ile artık aramada kullandığımız anahtar kelimeler eskisi kadar önemli olmayacak.

Yeni algoritma Deep Link’e geçmeden önce şu an ki arama algoritması ve bu algoritmayla sitelerin üst sıralarda gözükmesi için dikkat edilen kriterlerden bahsetmek istiyorum.

Geniş bir bilgi kaynağı olan İnternette arama yaparken kullandığımız Anahtar Kelimelere göre sonuçlar getiriliyordu. Ancak artan veriler sebebiyle istediğimiz sonuçları bulabilmek için vakit alıcı bir araştırma  yapmamız gerekebilir. Örneklememiz gerekirse  Google’da ‘İstanbul’ diye arattığımızda bir çok sayfa gelecektir. Bunu ‘İstanbul gezilecek yerler’ diye özelleştirdiğimizde gelen veriler azalacaktır. Ancak gelen sayfalar arasında hit için düzenlenmiş gereksiz sayfalar da yer alacaktır. Yeni algoritma ile aramalarda karşımıza çıkan alakasız sayfalar elenecek ve son kullanıcıya veriler içerisinden en fazla doğrulanan veriler gösterilecek.

Şöyle özetleyebiliriz: Google Bunu mu demek istediniz ?  sorusunu algoritmasına da entegre ederek  ANAHTAR KELİMELERDEN SORULARA geçiş yapıyor .

Sloganlaştıracak olursak  : Ask me answered to you.  🙂

Arama Kriterleri:

Google şu anda  arama sonuçlarını sıralarken bir çok farklı kritere bakıyor. Bir sitenin aldığı link sayısı, SEO bilgileri, içeriğin tıklanma sayısı ve içeriğin özgünlüğü gibi kriterler sitenin öne çıkmasında etkili.  Hepsinin içerisinde en öncelikli olanı bir sitenin aldığı link sayısı.

facts

Yeni algoritma ile linkler değil bilgi doğruluğu esaslı ‘fact based ’ yönetmini uygulayacak.  Bu yöntemle içerik Google tarafından geliştirilen Bilgi Tabanlı Doğruluk(Knowledge-Base Trust) skoruna göre sıralanıyor. Bu sıralama sonucu skoru yüksek olan veriyi Google Bilgi Kasası’nda (Knowlege Vault) doğru veri olarak kabul ediyor. Ve sitelerin önde çıkmasında bu skorlar esas alınıyor. Şöyle de denilebilir. İnternet bilgi denizinde en çok yer alan bilgi doğru bilgi olarak kabul edilecek.Bundan sonra sıralamalar sitelerin bu içeriği bulundurup bulundurmamalarına göre  değişecek. En çok tıklanan değil, ‘en doğru bilgiyi veren’ siteler arama sonuçlarının üst sıralarında çıkacak.   Burada şöyle bir düşünce akla geliyor. Peki en çok yer alan bilgi yanlış bilgiyse ?

 

Yeni algoritmanın getirdiği bir yenilik de Mobil Siteleri sıralamada üste çıkaracak olması:

Bu yenilik ile şimdiki sıralamalar değişecektir. Mobil uyumlu olmayan siteler sıralamadan gerileyecektir.  Bu sebeple responsive temalar daha kıymetli hale geleceklerdir.  Sitenizin mobil uyumlu olup olmadığını linkten kontrol edebilirsiniz.

https://www.google.com/webmasters/tools/mobile-friendly/

Arama Sonuçlarında Ön Plana Nasıl Çıkılır?

  • Mobil uyumluluk oldukça önemli. Bu güncellemeyle birlikte mobil uyumlu sonuçlar daha önde listelenecek.
  • Farklı sonuçlar elenecek. Bunu da konuyla ilgili internette daha önceden var olan dataları esas alarak yapacak.   Deep link güncellemesiyle birlikte aranan sorguyla alakasız içerikler elenecek.

Özetleyecek olursam;

Artık en çok bulunan – doğru – veri üst sıralarda yer alacak. Keywordler yerine sorular üzerinden bir arama tercih edilecek. Ve en önemli değişikliklerden birisi de mobil uyumlu sitelerin daha önemli bir hale getiriliyor olması.
Kaynaklar : http://www.techinside.com/googlein-yeni-algoritmasi-ve-dusundurdukleri/

 

 

Akıllı Saat Pazarının En Yenisi : Apple Watch

Akıllı saat bir bilgisayar sistemi ile entegre edilmiş kol saatidir. Akıllı Saatler Akıllı cep telefonları ile entegre olarak  bluetooth üzerinden çalışır. Akıllı telefonlardan sonra trend haline gelen Akıllı saatler klasik bir saate ek olarak telefon görüşmelerinden, mail kontrollerine sosyal paylaşımlardan çeşitli mobil uygulamaların kullanılabilmesine kadar akıllı telefonlardaki bir çok kullanıma olanak veriyor.

Şimdi bu yazıya ilham olan ve bana da nedir bu diyip basın toplantısını izleten Apple Watch’lerden biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle diğer akıllı saatlerde olan bir çok özelliğe sahip Apple Watch. İphone uygulamalarına göre daha basit ve az sayıda uygulama kullanılabiliyor apple saatlerinde. Sosyal ağlarda da telefon uygulamalarındaki tüm özellikler bulunmayabiliyor. Ancak basit haliyle uygulamara erişilebilip paylaşımlar yapılabiliyor. Sağ tarafındaki  Digital Crown diye adlandırılan pimle –klasik saatlerdeki saat ayarlama yeri- uygulamalar arasında rahatça geçiş yapılabiliyor. Dokunmatiğe alışan kullanıcı için yeniden butonvari bir işlem hayatımıza girmiş oluyor. Sunumda apple watch üç kategoride ele alınıyor: Saat , iletişim ve fitness.

Anlık zaman bilgisiyle hava durumu kontrol edilebiliyor. Ajandaya notlar alınıp ajanda düzenlenbiliyor. Kalp atış hızına bakılabiliyor.

İletişim olarak değinilen konular ise bizim sosyal ağlardan aşina olduğumuz iletişim yolları. Ağımızdaki insanlarla mesajlaşabilir, telefonla görüşebiliyoruz. Sunumda yapılan görüşmeler çok iyiydi J Emailler kontrol edilebiliyor. Digital Crown ile çok sayıda uygulamanın bulunduğu ekranlar arası geçiş yapılabiliyor.  İnternet sayfalarında gezinebilir, sosyal ağlarınızı kontrol edebiliyorsunuz. WatchKit  ile sesli komutlarla apple watch kontrolleri yapılabilir. Örneğin İstanbul’da hava durumu nasıl olacak şeklindeki konultarla sonuçları dönüyor. Ayrıca yine apple ürünü apple pay’ın geçerli olduğu yerlerde apple pay ile ödeme apple watch ile ödeme yapılabiliyor. Apple watch ile evinizin kapısını kilitleyebilir, garajınızdaki kameradan garajınızı kontrol edebiliyorsunuz.

Bir çok uygulamanın  sağladığı fitness ölçümlerini de apple watch üzerinden yapabiliyorsunuz.

Watch, Watch Sport ve Watch Edition olmak üzere 3 farklı model ile satışa sunalacak. Ancak modellerden daha çok konuşulan şey her sene yenilenecek bir teknoloji için istenilen fiyatların doğruluğu. Çünkü 349$ dan başlayan fiyatlar modele göre 17 bin dolara kadar yükselmekte.

2014’te 7 milyon’a yakın satış yapılan Akıllı Saat pazarında bu fiyatlarla ne kadar bir yer kaplayacağını önmüzdeki günler gösterecek.

Apple Watch ‘ın avantajları’ndan bahsedecek olursak;

Gün içerisinde size harekete itecek uygulamaların olması, günü daha iyi şekilde organize etmek isteyenler için faydalı olabilir. Fitness verilerinin elde edilmesinde de bireysel çalışanlar için kolaylık sağlayacaktır.

Akıllı Saatler pazarında Samsung lider olsa da bu pazarda sadece Samsung yok. Apple Watch’ın Samsung dışında Sony SmartWatch 3, Garmin Vivoactive,  LG G Watch R, Samsung Gear S, Pebble Time gibi güçlü  alternatifleri de var.

Apple Watch ilk etapta Avustralya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hong Kong, Japonya, İngiltere ve ABD’de satışa sunulacak.

Kaynak : http://www.forbes.com/

NFC teknolojisi

NFC,  yakın mesafede hızlı veri aktarımı için tasarlanmış kablosuz iletişim standartlarıdır. NFC yazılım değil, veri aktarımına dair standartlardı.  Radyo Frekanslı Tanıma (RFID) ve Dokunmasız Kart (Contactless Card) teknolojisine dayalı mobil cihazlarla çalışan kablosuz, hızlı ve güvenli yeni nesil veri paylaşım teknolojisidir. NFC teknolojisi veri paylaşını iki taraflı NFC cihazları arasında gerçekleştirebilir. NFC veri aktarımı çok kısa mesafede (max 20 cm civarı) sağlanabilir.  Mesafenin bu kadar kısa olması güvenliğin ön planda tutulmasından dolayıdır.

NFC Standartları 2002 yılında Sony ve Philips ortaklığıyla geliştirilmiş 2003’te ISO/IEC(International Organization for Standardization/International Electrotechnical Commission) tarafından standart olarak kabul edilmiştir.  2004 yılında Nokia, Sony ve NXP ortaklığıyla NFC teknolojinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için NFC Forum kurulmuştur.

NCF Teknolojisinde veri aktarımı üç farklı şekilde yapılabilir. Kısaca değinirsek ; ilki peer to peer  denilen iki cihaz arasında aktfi şekilde veri aktarımı yapılmasıdır. İkinci olarak aktif cihazın diğer cihaz üzerinde veriyi okumasıdır. Tek yönlü bir okumayazma vardır. Üçüncü kullanım ise NFC çipinin bir kart şeklinde kullanılmasıdır. 

NFC Kullanım Alanları

NFC teknolojisine sahip cihazlarla ödeme ve toplu taşıma ödemeleri başta olmak üzere benzeri konser biletlerini, kgs sistemlerinde, hızlıca ödeme yapılabilir. Broşürler, billboardlardaki etiketler sayesinde PDA(Personal Digital Assistant)’yı yaklaştıralarak etiketle ilgili bilgiyi telefonunuza indirebilirsiniz. Bir duraktaki zaman çizelgesindeki etikete cihaza okutarak zaman çizelgesini kısa sürede, kolayca telefonunuza indirebilrsiniz.

Parkmetrelerde giriş veya çıkışta aracınızı park ettikten sonra NFC cihazınızı terminallere yaklaştırarak ücreti kısa ve hızlı bir şekilde ödeyebilirsiniz.  Ulaşım kartınız yerine NFC uyumlu cihazınızı kullanabilir istediğiniz zaman kartınızla ilgili bakiye bilgilerini görüntüleyebilirsiniz.  Seyahatlerde etiketlerden daha müzeye girmeden hangi sergiler olduğunu ve bu sergiler ve müze hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olabilirsiniz. Bir nevi rehber görevi görebilir NFC Cihazı. İnternette dakikalarca aratmaktansa bir temas ile anında bilgi sahibi olmak çok daha iyi olsa gerek 🙂

İki cihaz arasında veri alışverişinin yanında kartvizit gibi kişisel bilgi argümanlarındaki etiketler sayesinde cihazımızı bir defa etiketli argumana yaklaştırarak bilgileri cihazımıza kaydedebiliriz. Kartvizit dolu cüzdanlara, çantalara son 🙂 

NFC Güvenlik Esasları

Ödemelerde mevcut önlemleri NFC cihazlarda karşılıyor. Tüm uygulama ve bilgiler NFC Cihaz üzerinde olduğundan kaybedildiğinde normal kart kaybı/çalınması durumunda kart çalınırken neler yapılıyorsa aynı şekilde burada da yapılmalıdır. Ayrıyeten over the air ile cep telefonunuzundan ödeme özelliğini kaldırarak telefon üzerinden ödeme yapılmasını engelleyebilirsiniz. NFC’in kısa mesafeler arası veri aktarımını gerçekleştirmesinde güvenlik ve geniş alanda yapılması muhtemel veri hırsızlığını önlemek vardır. 10 cm’lik mesafede veri aktarımına izin veren NFC daha uzak mesafelerde art niyetli veri hırsızlığının önüne geçemeyebilirdi. Kart üreticileri ve NFC Ödeme altyapısı buna karşın önlemler alsa da şu an için güvenlik sebebiyle mesafe bu kadarla sınırlandırılmıştır.

NFC – Bluetooth Karşılaştırması

Benzer yönü çok olsa da NFC’in veri aktarımını gerçekleştirirken çok az enerji harcaması bir avantajdır. Üstelik -yukarıda bahsettiğim– gibi tek yönlü veri yazma/okuma ‘da pasif taraftan enerji harcanmaz. NFC RFID Teknolojisi sayesinde aktif cihaz vasıtasıyla pasif cihaza enerji aktarılabiliyor bu nedenle pasif cihazlar ekstra güç kaynağına ihtiyaç duymuyor.

Bu mesafe ve hız konusunda Bluetooth lehine bir durum olabilir (zira Bluetotoh 10 mt mesafede) fakat NFC’deki bağlanabilirlik daha hızlıdır.

Ayrıca Bluetooth da cihaz eşleşmesi gerekirken NFC’te boyle bir zorunluluk yok. Çok kısa bir sürede bağlantı ve veri aktarımı yapılıyor.

NFC Geleceği

Şu an akıllı telefonların yaklaşık %30’unun sahip olduğu NFC teknolojisinin 2015 yılına kadar akıllı telefonların yaklaşık %50’sine dahil olması beklenmektedir. Bluetooth’un aksine, NFC uyumlu bir cihaz ile pasif RFID (güç kaynağına ihtiyaç duymayan cihazlar) teknolojisinin yerleşik olduğu kredi kartı, poster, ambalaj ve fiziksel ürünler gibi geniş yelpazedeki nesneler etkileşime geçebilir. Her ne kadar güvenlik ilgili çekincelerin bu teknolojinin geleceğine dair şüphelere yol açsa da ilerleyişi sürmektedir. Türkiye’de özellikle Yapı Kredi Bankası ve Turkcell NFC teknolojisini ürünlerinde kullanan öncü firmalardır.

Big Data

Bir önceki yazıda artan datanın işlenmesindeki performansı yüzünde popülerleşen Teradatadan bahsetmiştim. Bu yazıda da verinin eskiye oranla daha büyük bir ivmeyle artışını ve bu artış sebebiyle ortaya çıkmış olan bir kavramdan, big datadan bahsedeceğin. Türkçeye “Büyük Veri” olarak çevrilen bu ifade, özellikle sosyal medya ve benzeri ortamların ortaya çıkmasıyla günden güne artan ve büyük miktarda yer kaplayan, haliyle işlenmesi zorlaşan veriye karşılık gelmektedir. Bir önceki yazıda değindiğim üzre Teradata, bu verinin işlenmesinde çok iyi bir performans sergiliyor.

Günden güne artan bilgi sebebiyle veri tabanları “bilgi çöplüğü” halini almaya başlamıştır. Sürekli artan data sebebiyle sürekli data silinmesi veya kapasitenin arttırılması gibi çözümler akla geliyor. Bu ihtiyaçlara binaen yapılan Ar-Ge çalışmaları neticesinde Big Data kavramı ortaya çıkmıştır. Big Data; sosyal medyadan, fotoğraf,video, oyun, log dosyaları, ağ dataları vb. değişik ortamlardan toplanan verinin anlaşılır bir şekilde işlenmesiyle elde edilen veridir. Bu dataların çoğunluğu ilişkisel olmayan veri yığınıdır. Bu sebeple ilişkisel veri tabanlarında tutulması zordur.  Eskiden olsa bu veriler değersiz olduğu için gözardı edilebilirdi. Ancak günümüzde her bilginin değerli olduğu ve ufacık bir bilgiyle –kişisel bazda baktığımızda-bir kişinin eğilimlerine –sektörel- şirketten beklentilerine dair önemli sonuçlar çıkarabileceğimizi görüyoruz. Büyük Veri; internet gezdiğimiz yerlerin logları, internet istatistiklerimizi, blogları, GSM operatörleri yağtığımız alışverişleri, sosyal medya paylaşımları vb. ortamlardan elde edilen büyük kapasitedeki bilgiden oluşur. Bu bilgileri doğru analiz metotları ile yorumlandığında şirketin vizyonuna yön verebilir, pazarlama stratejilerinin gözden geçirilmesine sebep olabilir.  Ar-Ge’de kullanılarak Büyük Veri’den nasıl yararlanılacağı üzerine çalışmalar yapılabilir.

Word Cloud "Big Data"Platformlardan toplanan veriler geleneksel veritabanlarının işleyemeceği büyüklükte olduğu gibi geleneksel yapıda artan verinin büyüme hızını barındırabilecek bir veri depolama ünitesi de yoktur. Bu çapta büyük veriyi işleme, transfer etme gibi işlerin tümüne Büyük veri (Big Data) denilmektedir. İlişkisel VT’larında GB seviyesinde veri tutalabiliyorken, Big Data ile PB(PetaByte) seviyesinde veri saklanabiliyor.  Ancak Big Data  Batch işlemleri için uygundur. Transaction işlemleri için ilişkisel veritabanları uygun olacaktır. Big Data’da batch ile işlem bir defa işlenip özet hale getirildikten sonra okunması çok kısa süre alacaktır. Teradata’da bahsettiğimiz konularla ne kadar da benzer 🙂

Büyük veri platformunun oluşumunda beş bileşen vardır.

Bunlar 5V olarak kısaltabileceğimiz Variety(Çeşitlilik), Velocity(Hız), Volume(Veri Büyüklüğü), Verification(Doğrulama) ve Value(Değer) ‘dir.

  • Variety (Çeşitlilik): Üretilen veri farklı ortamlardan farklı dillerle farklı şekillerde bir araya getirilmiş olabilir.
  •  Velocity (Hız): Big Data’da verinin işlenip üretimi çok hızlıdır.
  •  Volume (Veri Büyüklüğü): Günden güne artan ve geometrik bir artışla katlanan verinin büyüklüğü Big Data için önemli bir bileşendir. 2010’lu yıllarda dünyadaki toplam bilişim harcamaları yılda %5 artmakta, ancak üretine veri miktarı %40 artmaktadır.
  • Verification (Doğrulama): Elde edilen verinin doğruluğu, doğrulanabilir olması Big Data’nın kendi içerisinde algoritması açısından önemli bir bileşendir.
  • Value (Değer): Veri işlendikten sonra en önemli hususlardan birisi bu verinin değeri. İşe yarar bir verinin şirket veya kişinin kullanımı için oluşturulan verinin değeri önemlidir.

 Büyük Verinin Uygulandığı Örnekler

Son dönemlerde işletmeler; kişiye özel hizmet için müşterilerini daha iyi tanıyıp, onlara “bireyselleştirilmiş – kişiye özel” hizmetleri sunabilmek için onlarla ilgili çok sayıda bireysel bilgiyi saklıyor.

  • Hastaneler; hastalarına yönelik etkili, bireysel, kişiselleştirilmiş, tıbbi hizmetler sunabilmek için, bireysel bazdaki verileri kendi sayısal ortamlarında depolamaktalar.
  • Hükümetler; yurttaşlarına yönelik bilgi ve hizmetleri işleyip, saklama konusunda oluşan çok büyük ölçekli veri ile çalışmak zorundadırlar. Örneğin, RTÜK kararları gereği, ülkemizdeki televizyon kanallarının son bir yıllık yayınlarını saklama zorunluluğu var. Saklanacak bilgiler, “Büyük Veri” olarak tanımladığımız türden.
  • İnternet üzerindeki üretici ve tüketicilerin veri üretimini hızlandırması, başta servis sağlayıcı firmalara olmak üzere, büyüyen bilgiyi harmanlayıp, anlamlı biçime dönüştürerek kullanıma yeniden sunma görevi yüklüyor.
  • Bankalar, müşterileriyle ilgili olarak toplayıp sakladıkları bilgiler yoluyla, kullanıcısını tanıyan, internet şubesine o gün ne için girdiğini bilen ve buna göre ana sayfayı, menüyü en etkin hale getiren, müşterisine hatırlatmalar yapan, özelleştirilebilir arayüzler sunan, zengin içerikli, hızlı ve kullanışlı bir 7/24 şube haline geldi.
  • Enerji firmaları, akıllı şebeke ve sayaçlar kullanarak, abonelerinin bireysel kullanımlarıyla ilgili oluşan verileri, saklayıp, işlemek durumundalar.
  • İlaç sanayisinde; örneğin “kanser araştırmaları” için oluşturulan büyük genomik veritabanları, araştırmacıların sürekli erişimine açık olmak durumundadır.

Eskiden şirketlerin amacı belirli bir ürünü üretmek ve müşteriye ulaşımını sağlamaktı. Bu yıllarda ERP(Enterprise Resource Planning) sistemlerinin geliştirilmesiyle müşteri, dağıtım merkezi, tedarikçiler ve üretimi bir platformda toplanıp üretilen ürünün satılması amaçlanıyordu.Ancak bu anlayış “müşterim ne ister ?” sorusuyla yer değiştirdi. CRM sistemleri bu sebeple önemli bir hale gelmiştir., CRM (Customer Relationship Management-Müşteri ilişkileri Yönetimi)’in  amacı “Doğru ürün ya da hizmeti, doğru müşteriye, doğru fiyatla, doğru kanalda, doğru yerde ve zamanda sunmaktır.“ Yani artık ürüne göre müşteri değil, müşteriye göre ürün devri başlamıştır.

Kaynaklar : http://tr.wikipedia.org/wiki/Ana_Sayfa

Veri İşlemede Lider Firma : Teradata

Teradata 1979 senesinde bileşen olarak  NCR ile kurulmuş; 2007 senesinde de NCR’dan ayrılarak tek başına çalışmaya devam etmiştir.  Analitik veri uygulama, platform ve ilişkili servisler sunan Teradata, farklı kaynaklardan dataları hızlı bir şekilde biraraya getirebilir. Veri depolama ve yöneten Veri ambarı sistemidir. Veri ambarı “shared nothing ” mimarisiyle çalışır. Bu mimaride her server kendi hafıza ve işlemci gücüne sahiptir.  Veriler veri ambarı  denen  bir ortama atılır ve veri oradan çağrılıp analiz edilebilir. Farklı türde raporlar sunabilme hizmeti veren Teradata bu raporlar sayesinde iş analizinin kolaylaşmasına katkı sağlar. CRM departmanları bu verilerle kullanıcıyı daha kolay analiz edip ihtiyaçlara göre proje üretebilir.

Farklı kaynaklardaki farklı veri tiplerini tek bir yerde tek formatta tutabilir. Bu da data analizinde kolaylık sağlar.  Teradata kullanılacak dataları paralel bir şekilde işler. Bu costu azalttığı gibi işlemeyi ve etkiyi arttırır.

Teradata’ya Neden Bu Kadar  Önemli ?

Müşteri ve satış kanalları artan şirketlerin için bunlar DB tutulacak verinin artmasıyla eşdeğerdir.  Her geçen gün artan ve çeşitlenen dataların hızlı işlenmesi ve formatlanması raporlama, CRM ve datanın kontrolü açısından daha kolay olacaktır. Aksi takdirde daha fazla depolama alanı gerekecek ve data store problem olacaktır. Yeni iş uygulamaları ve veri kaynakları oluşturulamaz. Ve bu olumsuzluklar maddi bir kayba sebep olacaktır.

Bunların önüne geçmede etkili olan Teradata bu sebeple finans, telekomünikasyon, yazılım vb… bir çok büyük şirketin tercihi ve kendi alanında lider konumundadır. . Teradata Intelligent Memory, en çok kullanılan verileri belleğe alıp güncelliyor ve burada yönetiyor. Bu işlemleri kendi içerisinde yapan Teradata, burada kullanıcıya iş yüklemez. Teradata Intelligent Memory, uygulamalarda, SQL sorgularında veya verilerin depolanma şeklinde değişiklik yapılmasını gerektirmiyor. Teradata müşterilerine, in-memory verileri üzerinde veri analitiğinin kazançlarını sunuyor. In-memory’deki verilere erişim, disk I/O tıkanıklıklarını ve sorgu gecikmelerini ortadan kaldırırken, sabit disklere erişimden üç kat daha hızlı olan in-memory verilerine erişim sayesinde sistem hızı da artıyor.

Teradata Intelligent Memory, veri yönetimini garantilemek için, verileri otomatik olarak izleyen ve sıralayan sofistike algoritmalar kullanıyor. Bu algoritmalar sayesinde veriler, bellek alanındaki veri miktarını maksimuma çıkararak verileri sıkıştırılabiliyor. Teradata Intelligent Memory, yeni genişletilmiş bellek alanına sadece kendileri açısından en önemli verileri yerleştiriyor. Şirketler ve kurumlar bu sayede, yatırımlarında daha iyi finansal dönüşler de sağlayan sorgularının büyük çoğunluğunu gerçekleştirmek için sistem belleğindeki en geçerli verilere hızla erişerek kazançlı çıkıyorlar.

Teradata veri ambarı, veri tabanı ve bunların yanında analitik raporlamanın yapımını sağlayacak toolları da satıyor. Bu alanda aldığı ödüller de liderliğini kanıtlamış oluyor. 

 

Big Data kavramına da bir sonraki yazıda değineceğim. 

Kaynak : http://www.teradata.com.tr/?LangType=1055&LangSelect=true

 

CRM Süreç ve Modelleri

Bir önceki yazıda CRM’den kısaca bahsedip CRM’in şirketler için önemine ve şirkete kazandırdıklarına dair bilgilerin akabinde CRM’le ilgili bazı terimleri ifade etmiştim. CRM’in seçilmesindeki önemli etkenleri CRM modellerini ve bu modellerin uygulanılırlıkları hakkında kısaca bilgi vereceğim.

CRM seçiminde öncelikle tüm süreçleri kapsayacak gerçekçi bir planlama yapılmalıdır. Bu planlama çerçevesinde gereksinimler belirlenmelidir. Gereksinimler doğrultusunda iki etken önemlidir : Yönetimsel Gereksinimler ve Teknolojik Gereksinimler. Yönetimsel gereksinimler şirket yönetiminin CRM Projesini benimseme ve desteklemesi çerçevesinde CRM’den beklentiler, Master Planı ve iş süreç analizi çalışmalarının hazırlanmasıdır. Teknolojik Gereksinimler ise DB tarafının bağımsızlığı, projenin web tabanlı olması gibi uygulamaya ve sonucunda kullanıcının memnuniyeti için ihtiyaç duyulan gereksinimlerdir. Teknolojik olarak CRM sistemi üç şekilde gruplandırılabilir: Pazarlama Otomasyonu : Kampanya endeksli kampanyaların belirlenmesi analizi gibi konulardaki çalışmalardır, Satış Gücü Otomasyonu : Eldeki veriyi saptamada faydalıdır. Dağıtımı ve izlemeyi düzenler, yoluna koyar. En alt satışçıdan merkeze doğru değişen satış merkezleri arasındaki iletişimi sağlar. Müşteri İlişkileri Otomasyonu : Müşteri ile direkt iletişimin olduğu merkezlerde müşteri memnuniyeti sağlanması ve verimliliğin sağlanması için önemlidir.

CRM Modelleri üç ayrı gruba ayrılabilir. Operasyonel, Analitik ve Paylaşımcı CRM.
Operasyonel CRM : Müşteriyel temas halinde bulunan Call Center vb. bütün noktaların entegre bir şekilde çalışmasının sağlandığı sistemdir.

Analitik CRM : Operasyonel sistem ile elde edilen verilerin analizi sonucu potansiyel müşterilerle iletişime geçilmesini amaçlayan sistemdir.

Paylaşımcı CRM : Müşteri ile ilgili elde edilen biligilerin iştirak, çözüm ortakları ile paylaşılması bu şekilde müşteriye özel servislerin sunulmasını sağlar.

CRM Projesinin verimli bir şekilde uygulanıp olumlu sonuçlar elde edilebilmesi için öncelikle planlama süreçlerinin iyi bir şekilde analiz edilip süreçlere dikkat edilmesi gerekir. Bu planlama ve süreçler analiz edilirken şirket kültürü, çalışan ve müşterinin özellikleri de gözönüne alınmalıdır. Oluşturulan planlama ve süreç takvimi gerçekçi ve uygulanabilir olmalıdır. Bu aşamadan sonra yönetimin CRM projesine desteği önemlidir. Üst düzey yönetimin daha küçük işletmelerde patronun projeyi sahiplenmesi önemlidir.

Son olarak Sosyal CRM hakkında kısaca bişeyler söylemek istiyorum. Son yıllarda şirketler sosyal medya hesaplarına özen göstermekte ve bu platformlardan müşterilerine ulaşabiliyor. Bu sebeple Sosyal medyada şirketlerin -varsa- kullandıkları hesaplarının aktifliği takipçileriyle etkileşimi çok önemli diye düşünüyorum.
Kaynak :crmcustom

CRM – Customer Relationship Management (Müşteri İlişkileri Yönetimi)

           CRM 1990’larda iş dünyasına girmiş olan bir terim olup kurum – müşteri ilişkilerinin yönetildiği uygulamalardır. CRM Uygulamaları, kurum, işletme ve kuruluşların müşterileriyle olan tüm ilişkilerini yönetmeyi amaçlar. İnternet özelinde teknolojinin hızlı gelişimi, işletme kuruluşlarının giderek artan pazar rekabetinde ayakta kalabilmesi için hali hazırda elinde var olan müşteri hacmini kaybetmemesini gerektiriyordu. Elindeki müşteriyi kaybetmemenin yanı sıra büyümeyi hedefleyen şirketler için müşteri sayısını arttırmak önemli bir hedeftir. Bu hedef doğrultusunda CRM uygulamaları memnun müşteriler oluşturma, müşteri ihtiyaçlarını önceden belirleme ve doğru hedef kitleye doğru pazarlamayı yapma vb. ihtiyaçlara cevap geliştirir.

          CRM’de temel hedef müşteriyi memnun etmektir (müşteri ihtiyaçlarını doğru okumak). ”Müşteri her zaman haklıdır  “  sözü CRM’nin temel taşlarından birisidir diyebiliriz. Bu günlük deyimden esinlenmişken günlük hayattan örneklerle devam edelim. Marketlerde birbiriyle bağlantılı ürünlerin yakın raflarda bulunması, doğum günlerinde şirketlerin müşterilerine mesaj göndermesi, çok satan gazetelerin bakkallarda üst bölmelerde yer alması gibi basit örnekler CRM’in basite indirgenmiş halidir.  CRM Uygulamaları müşteriye daha profesyonel müşteri hizmeti sunmayı sağlar. Müşteriye özel sunulan çözümler müşteri memnuniyetini sağlayıp, şirketin reklamını şirketten daha iyi yapmasını sağlayabilir.

        Müşteri verilerini işlenip analiz edilmesiyle şirketin önünde alacağı yolda yapacağı işlerde güvenilir ipuçları sağlar.  Bu veriler sayesinde müşterilerin sevebileceği ürünler hakkında fikir sahibi olabilir ihtiyaçlarına cevap verebilirsiniz. Yine şirketler bu verilerle ihtiyaç doğrultusunda kampanyalar gerçekleştirerek daha profesyonel bir müşteri hizmeti sunabilir. Verilerin bu şekilde analiz ve gruplandırılması sadece müşteri tarafında olumlu sonuçlar vermekle kalmayıp ; çalışanların verilere çok kolay ulaşmasıyla çalışma verimliliğini de arttıracaktır. Haliyle müşteri memnuniyeti ve çalışanların verimliliği de başarıyı beraberinde getirecektir.

CRM ile ilgili olarak literatürde kullanılan bazı ifadeleri buraya not düşmek istiyorum. Bir sözlük niteliği taşıyan bu ifadeler CRM mantığının oturmasına da yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

Aktif Sadakat: Müşterinin ne sıklıkta ve en son ne zaman şirket ürünlerini kullanıldığını, müşterinin şirkete bağlılığını ifade eder.

Birebir Pazarlama(One to One Marketing) :  Müşteriye özel pazarlama şekli.

Cross Selling (Çapraz Satış) : Müşterinin genel eğilimleri analiz edilerek bu datalar üzerinden müşterinin satın alabileceği ürünleri pazarlamaktır.

Direct Marketing(Doğrudan Pazarlama): Analizi yapılmış müşterinin ihtiyaçlarına göre direk sms, email vb yollarla satış bilgisinin müşteriye pazarlanmasıdır.

En Çok Büyüyebilir Müşteri (Most Growable Customers ,MGC): Firma için stratejik değeri gerçek değerini geçebilecek müşteri tipi. Bu tür müşteriler çapraz satış, daha uzun süreli müşteri bağlılığı hatta belli işbirliğine girilerek etkin maliyet yönetimi ile firma için en karlı müşteri haline dönüştürülebilir.

En Değerli Müşteri (Most Valuable Customers ,MVC):
 Firma için gerçek değeri en yüksek, en karlı, en bağlı ve firma ile öğreten ilişki çerçevesinde en fazla işbirliği yapan ya da yapmak isteyen müşteri tipi.

Veri Ambarı (Data Warehouse): Çeşitli veri tabanlarından çekilerek biçimlendirilen ve karar vermede kullanılan bilgi deposu

Veri Madenciliği (Data Mining): İstatistik veya yapay zeka yardımıyla verilerin analiz edilerek
aralarında yeni bağlantılar kurulmaya çalışılması

Veri Modelleri (Data Models): Bir şekilde ilişkili olan firmanın tüm verilerinin kümeler halinde toplanmasıdır.

Dünden Bugüne İnternet

İnternet’in doğumgünü olan 12 Mart 1987’den bu yana çeyrek asır geçmiş. İnternet bu çeyrek asırlık sürede önceki tüm asırlardan daha hızlı bir gelişim yaşanmasına önayak oldu. 2014 yılı itibariyle çeyrek asırlık bir geçmişe sahip internetin doğumundan önceki gelişim evresine bakıp sonrasında bu yirmibeş senelik zamanı ele alalım. Teknolojiye dair çoğu gelişmenin doğuş seruvenine bakıldığında 1960’lı yıllara denk geliyoruz. İnternete giden ilk adımlar da yine 1960’lı yıllarda atılmış.1962 yılında J.C.R. Licklider’in teknoloji dalında dünyanın önde gelen üniversitelerinden biri olan Massachusetts Institute of Tecnology’de (MIT) tartışmaya açtığı “Galaktik Ağ” kavramı ilk kez global bir ağ fikrini öne sürüyor. Galaktik Ağ kavramı küresel olacak bir sistemde herkesin bulunduğu yerden bağımsız bir şekilde veriye ulaşabilmesini ifade ediyordu. O senelerde savunma sanayisini için bilgisayar çalışmalarına önem veren Amerikan Savunması Licklider’ı 1962 Ekim’inde araştırma projesi olan İleri Savunma Araştırma Projesinin (DARPA ) başına getirdi. Yine MIT’te çalışan Robert Lawrance ve Thomas Merrill, 1965 yılında ilk kez bilgisayarların birbiri ile ‘’ konuşmasını ‘’ gerçekleştirmişlerdir. 1966 yılının sonlarına gelindiğinde Robert, DARPA’da çalışmaya başladı ve ARPANET isimli projeyi öneri olarak sundu. Arpanet adlı bu proje 1970 yılında hayata geçti. Bu ağlar değişik fiziksel ağlardan tek bir mantıksal ağa bağlantı için Internet protokolu (IP) kullanırlar. Internet orjinal ARPANET’ den doğmuş, bağlantılı ağların dünya çapında bir kolleksiyonudur. Arpanet başta sadece 15 bilgisayarın birbirine bağlı olduğu bir ağdan ibaretti ve özel kullanıcılara kapalıydı. ARPANET şu üç işlevi sağlıyordu.
Uzak Makinelere Bağlanma (remote login)
Dosya Aktarımı (file transfer)
Elektronik Posta

ARPANET çerçevesinde ilk bağlantı 1969 yılında dört merkezle yapıldı ve ana bilgisayarlar arası bağlantılar ile internetin ilk şekli ortaya çıktı. ARPANET’İ oluşturan ilk dört merkez University of California at Los Angeles (UCLA), Stanford Research Institute (SRI), University of Utah ve son olarak University of California at Santa Barbara (UCSB) idi. Kısa süre içerisinde birçok merkezdeki bilgisayarlar ARPANET ağına bağlandı. 1972 yılında elektronik posta (e-mail) ilk defa ARPANET içinde kullanılmaya başladı. İngiltere Kraliçesi’nin 1976 yılında ilk e-mailini göndermesiyle internet fikri popüler hale gelmeye başladı.

Burada internetin keşfinde önemli bir payı bulunan Vinton Cerf’in kısa bir hikayesini de sizinle paylaşmak istiyorum. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır ! 🙂
” Vinton Cerf, 1970’lerde genç bir matematik mühendisiydi. Kulakları duymayan karısı dünyayla rahat iletişim kurabilsin diye interneti icat etti. Vinton Cerf, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisiydi. Doğuştan kulakları duymayan Carinne’e aşık oldu. Carinne, kimseyle iletişim kuramıyor, telefonla bile konuşamıyordu. California Üniversitesi Matematik Mühendisliği’nde bilgisayarlar arası bilgi transferiyle uğraşan Cerf’in ise tek isteği karısını mutlu etmekti. İnternet, o zamanlar askeri amaçla kullanılan bir sistemdi. Sivillerin kullanamadığı internet, kısa sürede 200 ayrı sivil kuruma yayıldı. Cerf interneti geliştiren bilim adamları arasındaydı. Ancak o daha önemli bir şey yaptı ve interneti karısının da kullanabileceği bugünkü haline getirdi.

En çok karım sevindi
Eğer bunu yapmamış olsaydı internet denilen uçsuz bucaksız dünyada kimse istediği bilgiye ulaşamazdı. Cerf bugün, “Karım artık üniversitede okuyan oğlumuzla bile internet yoluyla konuşabiliyor. Kimbilir belki de interneti karımı mutlu edebilmek için icat etmişimdir” diye konuşuyor.


1 Ocak 1983 tarihinternetinde İletişim Kontrol Protokolu (TCP/IP) adıyla ARPANET içinde kullanılmaya başladı. TCP/IP bugün varolan internet ağının ana halkası olarak yerini aldı. Yine 1983’te Domain Name System (DNS) kullanılmaya başlandı. .edu, .gov, .com, .mil, .org, .net, ve .int gibi internet alan adları oluşturuldu.

İnternette patlama yaşandığı zaman dilimi ise hiç kuşkusuz 1990’lar. 1990 – ArpaNET’in sonu ve World Wide Web‘in başlangıcı. İlk web sitesi Tim Berners Lee tarafından kuruldu. Sayfada internetin ne olduğu ve nasıl kullanılacağı anlatılıyordu. Host sayısı her yıl katlanarak artıyordu. 1994’e gelindiğinde internetteki site sayısı 10 bine, host sayısı ise 3 milyona ulaşmıştı ve girişimciler bu yeni dünyada yepyeni kazanç kapıları olduğunu farketmişti. Jeff Bezos alışveriş sitesi Amazon.com‘u kurdu. İlk internet radyosu yayına başladı. Hükümetler başta olmak üzere pek çok organizasyon web sitesi açtı. Yepyeni bir pazarlama ve ekonomi anlayışı doğuyordu. Bankalar ve alışveriş merkezleri sanal şubelerini açmaya başladı. 1994’te internetteki ilk reklam ekranlara düştü. 1995 – Dünya üzerinde internet kullanıcılarının sayısı 16 milyon. Jerry Yang ve David Filo Yahoo’yu kurdu.

1995’te Hong Kong’da ilk hacker yakalandı, aynı sene alan adları paralı oldu. Netscape ve Microsoft arasında yazılım savaşları başladı. 1998 – Larry Page ve Sergey Brin Google’ı kurdu

Sosyal medyanın temelini oluşturan Web 2.0 uygulamaları 2004 yılında başladı. Ve aynı sene Mark Zuckerberg Facebook’u kurdu. Fotoğraf paylaşım sitesi Flickr kuruldu. Bu ve benzeri paylaşım siteleri günden güne daha populer bir hal almaya başladı. Nitekim bir sene sonra eski PayPal çalışanı Steve Chen, Chad Hurley ve Jawed Karim YouTube‘u kurdu. 2006’da Web sitelerinin sayısı 100 milyonu geçmişti. Twitter kurulmuş Google, kurulduktan bir yıl sonra YouTube’u satın almıştı.

2012’de  dünya üzerinde internet kullanıcılarının sayısı 2 milyar 267 milyona ulaştı. Dakikada gönderilen e-mail sayısı 204 milyon, atılan tweet sayısı ise 100 bin Facebook Instagram’ı 1 milyar dolar nakit para karşılığında satın aldı, bu rakam bir mobil uygulama için verilen en yüksek miktar olma özelliğinde 2013 ‘te ise İnternet kullanıcı sayısı 2000 yılından bu yana %566 büyüyerek 2 milyar 405 milyona ulaştı. İnternette en çok yaygın olan 5 dil İngilizce, Çince, İspanyolca, Japonca, Portekizce.

Türkiye ise ilk geniş alan ağı 1986’da EARN bağlantılı TÜVEKA’dır. İnternetin ülkemizde yaygınlaşmasında en çok katkısı olan iki kurum TÜBİTAK ve ODTÜ’dür. 1996 yılında TÜRK TELEKOM’un katkılarıyla TURNET kullanılmaya başlanmış , 1997 yılında akademik merkezlerin internet bağlantısını sağlayan ULAKNET ile güzide üniversiteler birbiri ile bağlantılı hale gelerek internet kullanmaya devam etmişlerdir. 1999 TURNET yerini TTNET isimli yeni oluşuma devretmiştir. Şu an alternatifler bulunsa da bu alandaki sektorun öncüsü halen TTNET.

Sosyal Medya’nın Popülerliği

Önceki yazımda ilkel toplumlardan başlayarak günümüze kadar süren süreçte iletişimin nasıl sağlandığı ve sosyal medyanın doğuş serüveninden kısaca bahsetmiştim. Bu yazıda özellikle facebook’la başlayıp, youtube ve twitterla çeşitlenip,instagram, foursquare ve vine gibi sosyal medya ortamlarının neden bu kadar populeştiğine kendimce sebepler arayacağım. En populer sosyal medya olan Facebook’tan başlayacak olursak Harvard üniversitesinde doğup üniversitenin öğrencileri arasında bir anda popüler olmaya başlar. Kulaktan kulağa ulaşıp diğer üniversitelere de yayılan Facebook’a serverlar dayanmaz artık 🙂   Sonrasında dünyaya yayılan sosyal medya yazı,resim, video, mesaj ve sohbet imkanlarıyla küçük -sanal – bir hayat sunuyordu insanlara. Bu imkanlar bir çok insanda olmayan şeylerdi ve sosyal medya ile insanlar aniden birçok olanak yakaladı. Bulunan ilkokul arkadaşları, paylaşılan fotoğraflar, gündemle ilgili mesajlar ve daha fazlası 🙂  Sonrasında bu imkanlara inat yapıyormuşcasına sadece 140 karakterle bizi sınırlandıran twitter girdi hayatımıza. Derken iş hayatımız için linkedin, yerbildirimleri için foursquare , fotoğraf paylaşımları için instagram telefonlarımızdaki yerini almaya başlamıştı.

Bu yazıda asıl değinmek istediğim konu insanların sosyal medyayı neden bu kadar sevmiş olduğu ve sosyal medyayı bu kadar benimsediği. Özellikle 2010 ve sonrasında sosyal medya hayatımızda haddinden fazla bir yer kaplamaya başladı. Neredeyse facebook hesabı olmayan kimsenini kalmadığı günümüzde doğmamış cocuğuna ya da evcil hayvanına hesap açanlar bile var. Doğmamış çocuğun gelişim evreleri bu hesaplarda paylaşılıyor. Ve teyze hala’lar burada canım’lı cicimli yorumlarıyla eşlik ediyor 🙂

Konumuzdan çok sapmadan asıl mevzumuza donelim: Neden ve nasıl sosyal medya bu kadar çabuk ve hızla hayatımıza nufuz edebildi. Sosyal medya insanları biraraya getiren bir  -asosyal- sosyal ortam. Burada sosyal medya mı iletişimsizliği arttırdı yoksa iletişimsizlik sosyal medyaya ilgiyi mi arttırdı sorusu ile kısır bir döngüye girebilriiz. Gittiğiniz yerlerde dikkat ederseniz beraber oturan insanlar sık sık telefonlarıyla uğraşıyor. Bu sadece gençler arasında olan birşey değil. Çocuklarının fotoğraflarına yorum yapan aile bireylerine rastlayabiliyoruz. Ayy canım oğlum, halasının bitanesi, okulun bitti mi tarzı ailevi sohbetlerin yorumlar aracılığıyla yapıldığı bir hayata dondu sosyal medya.

Sosyal medyanın populerleşmesinde sunduğu kolay iletişim, arkadaşlık ortamı sonrassında geliştirilen oyun imkanı (ki yemek yediğimiz yerdeki beyamcayı ne zaman görsem faceten oyun oynuyor : ) ) , egoyu tatmin etme(bu twitter ve vineda daha etken.). Bunların dışında da etkenler vardır tabii ki de ama en büyük etkenler bunlar diye düşünüyorum.

1-)İletişim : 20 sene öncesine kadar evlerinde ev telefonu olduğu için kendisini şanslı sayan bir toplumken şu an çocuk yaştaki bir çok insanın ceplerinde son dereceyle donatılmış ‘akıllı’ cep telefonları var. Artık ne mektuplar var, yolu gözlenen postacılar.. Her şey bir telefon kadar yakın ! Sosyal medya ise iletişimde bir zirve. Mesafe kavramını soyutlaştıran bir ortam. Bulunduğunuz ortam değil internet erişiminizin ölçüsü etkiliyor yakınlığınızı !

2) Arkadaş : Sosyal medya ile birlikte yeni bir arkadaşlık ortamı oluştu. Nasıl arkadaşlıklarımızım olduğu sorusu yerine faceteki arkadaş sayımız, twitterdaki takipçi sayısı ve arkadaşlarımızın beğeni sayıları önemsemeye başlandı. Bir yerde buluşulup edilen sohbetlerin yerini facebook üzerinde kurulan toplu mesajlar almaya başladı. Mc Donald’s ta çalışırken yemek yemeye gelen 4 arkadaşa ilişmişti gözlerim. Karşılıklı ikili koltuklarda oturan arkadaşlar yemek boyunca birbirleriyle konuşmadan yemekler yiyip sonrada pahalı arabalarıyla ayrıldılar.

3-) Oyun : 90’lı yaşlarda çocukluğunu yaşamış birisine çocukluk oyunlarını sorduğunuzda bir anda size bir kaç oyun ismi, biraz da konuşkansa onlarca oyun anısı anlatabilir. Oyunun içinde veya dışında bir şekilde dahil olmuştur sokaklarda oynanan oyunlara. Gecelerin ayrı gündüzlerin ayrı oyunları vardı mesela.  Tenefüs aralarında dama,beş taş, dokuz taş oynayıp öğleden sonra iki taşla oluşturduğumuz kalelerle kurduğumuz sahalarda oynanan maçlar. Akşam yemekleri oyun arası verilen birer dinlenme arası görüyordu oyundan oyuna koşan çocuklar için. Annemin geç gelme eve dikkat et sesleri fısıldanıyor kulağıma şu an bile.. Akşamları Saklambaç kürtçesiyle çav qurç  ve türevleri oyunlar oynanırdı.  Bu oyunlara bakkal amcaların katkılarıyla mevsimlik oyunlar eklenirdi .  Yazın bilye(misket) oynanırdı , kimi zaman kintik(türkçe karşılığını bulamadım ama çelik çomak gibi bişey 🙂 ) pokemon, diğimon ve futbolcu kartları ise senelik oyunlardı.

4-) Önemli hissetme : İnsanlar sosyal medyada like sayısı, rt ler ve revinelar ile insanlarla etkileşimlerini görebiliyor. Ve bu etkiler nispetinde kendisini insanlar üzerinde etki sahibi görebiliyor.

Sosyal Medyanın Doğuşu

Sosyal medya neredeyse herkesin en az bir tane mecrasını kullandığı bazılarının birden fazla hatta 4 5 tane sosyal ağda birden bulunduğu bir ortam. Ancak nasıl oldu da sosyal medya bu kadar hayatımıza girdi ve nasıl oldu da biz bu kadar çabuk benimsedik sosyal ağları ? Bu konuyla ilgili geçmişten gelen merakıma cevaplar araken bununla ilgili bir yazı yazmaya karar verdim. Lakin ne bir yazıya sığabilecek kadar kısa bir hikayesi ne de bir başlık altında toplanabilecek kadar dar kapsamlı bir konu Sosyal Medya.  Bu sebeple bu konuyu kategorilendirip  hakkında birden fazla yazı yazmanın uygun olacağını düşündüm. Hem de uzun süredir burada yazamıyor olmanın acısını çıkaracaktım 🙂 Geçen sene de bu konu ilgimi çekmiş olacak ki sosyal medya ile ilgili bir yazıyı burada yayınlamışım.  Bu yazıda öncelikle ilk çağlardan günümüze iletişimin nasıl sağlandığından bahsedip sosyal medyanın nasıl ortaya çıktığıyla ilgili bilgileri paylaştım. Eğer direkt sosyal medya kısmına geçmek isterseniz sonraki iki paragrafı es geçip dördüncü paragrafa geçebilirsiniz.

Sosyal medya su an için insanlar arasındaki iletişimin sağlandığı en önemli ortam. Daha önce köy,kasaba veya mahallenizle olan sosyal ortamınız sosyal medyayla birlikte ülke sınırlarını da kaldırarak dünyayı bir hane haline getrirdi. Köy bile değil ! Bunları düşünüp bununla ilgili yazmayı düşünürken eski çağlarda insanların nasıl iletişim kurduğu sorusu kurcaladı aklımı. Şu an bizim için iletişim denilince aklımıza ne geliyorsa buyuk çoğunluğu ilk çağlarda  yoktu olabileceği hakkında bir fikirleri olmuş mudur bilemem ama 5000 sene  bu konuda uzun aralıklarla gelişmelerin olduğunu öğreniyoruz.  Konuşma bile sonradan keşfedilmiş. Önceleri sadece vucut işaretleriyle iletişim kuran insanoğlu konuşmayı bulunca ne kadar sevinmiştir kim bilir 🙂  Burada bir merakımı daha paylaşmak isterim. Bir bebeğe konuşma öğretilmezse kendiliğinden konuşabilir mi ?  İlginizi çekerse diye linkten cevaplar bulabilirsiniz.

Yazılı iletişimde ise ilk keşifler M:Ö 3000 senelerine dayanıyor. HİYOROGLİF denilen bu yazı sisteminde şekil ve semboller kullanılıyor. Yazıyla ilk tanışma Mısır ve Mezopotamya coğrafyasında gerçekleşiyor. Ve uzun süre yazıya dair ‘medeniyete’ dair sorularımız bu coğrafyada cevabını buluyor. Mısır medeniyetinin köklülüğü burada da karşımıza çıkıyor. Daha sonra en köklü gelişme 1440 ‘te matbaanın icadıyla gerçekleşiyor. Matbaanın icadı aslında 9.yy da uygurlara dayandırılsa da genel bilinen tarih 15.yy. Matbaa’da basılan ilk kitabın İncil olması her zaman dini kitaplara verilen kıymeti görme açısından önemli diye düşünüyorum. Matbaa, 200 seneye yakın süre sonra – İbrahim Müteferrika -sayesinde Osmanlı’ya gelir.  Yazıyla ilgili bu gelişmeler yaşanırken iletişimle ilgili konuşma tarafındaki ilk buyuk gelişme 1876 da Graham Bell tarafından telefonun icadıyla gerçekleşti. 20.yy ise çok önemli gelişmelere zaman sahipliği yapmış özellikle son donemleri iletişim alanındaki gelişmelerle başdondurucu bir hal almış bir dönem.

Bu kısa ön girişten sonra gelelim konumuza : Sosyal Medya nasıl doğdu ? 1960 lı yılların sonlarına doğru artan programlama dilleri ,Amerikanın özellikle Askeri amaçlarla teknoloji alanında yaptığı çalışmalar teknolojinin gelişmesinde önemli bir rol almıştır. Bu gelişmeler haliyle insanların bu alana yönelmesini sağlamış olmalı ki bu senelerin gençleri Bill Gates, Steve Jobs gibi gelecek yıllarda dünyaca nam sahibi olacak gençlere ve bilgisayarın gizli kahramanları Dennis Ritchie ve Ken Thompson gibi isimlerin yetiştiği dönemlerdir.

Teknoloji sayesinde insanlar arasındaki iletişim yani ilkel sosyal medya 1971 de gönderilen ilk email (elektronik mektup) ile başlıyor.

1991 de WWW(worldwideweb- dünya çaplı ağ) ortaya çıkmasıyla sosyal medyanın tohumları atılmış oluyordu.

1994 ‘te Justin Hall ‘in ilk kişisel blogundan sonra 1995 yılında classmates.com isimli blog ile bir manada sosyal medya doğmuş oldu. İnsanların eski sınıf arkadaşlarını bulabileceği bu ortamda blogun sahibi Ray Sears’ın asıl amacı ilk kız arkadaşı ve sınıf arkadaşı olan kızı bulmaktı. Bulmuştu lakin kız artık evli ve iki çocuk annesi olmuştu. Mutsuz Son 🙂

Eski sınıf arkadaşlarını bulmak amacıyla kurulan bu blog insanların teknolojiyle birbirini keşfedebileceğinin kanıtı olmuştu. 1999 yılında Blogger ve LiveJournal’ın hayatımıza girmesiyle artık sosyal medyada bulunma çok daha kolay hale gelmişti. Ülkemizde ise 1999 yılında kurulan Ekşi Sözlük ile internetteki ilk sosyal topluluk oluşturulmuştur.

2000 yılında bilgi anlamında sosyal medyadaki en büyük kaynak olan Wikipedianın sonrasında Stumbleupon, Friendster ve Linkedin’in açılması ile internet üzerindeki sosyal alanlar daha da artmaya başlandı. Friendster insanların internette kendi profilleriyle var olması açısından önemlidir. Gerçek hayatlarındaki profillerin yanısıra internet ortamında da sahip oldukları bir profilleri vardı artık. Ertesi sene iş hayatındaki insanların birbirleriyle etkileşiminin amaçlandığı Linkedin açıldı. Bu siteye giriş için gerekli bilgilerin doğruluğuna büyük önem veriliyordu.

2003 yılında Google’ın Blogger’ı satın aldığı sene ileride bloggerın en büyük rakibi olacak olan WordPress kurulur.

sosyal medya

2004 yılı ise tam bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü ileride büyük bir kesimi içinde barındıracak Facebook bu sene açılmıştı. Eğer hikayesini biliyor ya da filmini izlediyseniz eğlenceli kuruluşu ilgi çekicidir. Harvard üniversitesinde başlayan dalga şimdi tüm dünyaya yayılmış durumda. Şu an 1.5 milyar facebook kullanıcısı var. Ve teknolojiden bihaber insanlar ile küçük çocukları dünya nufusundan çıkardığınızda neredeyse insanları yarısı facebook kullanıyor ! Sizce de bu muazzam bir rakam değil mi ?

 

 

Asıl hikaye bundan sonra başlıyor 🙂

1 2 3 4 9